8 Nisan 2012 Pazar
biraz susuz, biraz yorgun
tende sıkkın, düşte sıkkın
biraz sessiz,biraz dilsiz
sende sensiz bende sensiz.....
gece dipsiz saatlerinde yine
insanlar uykularında belki de sevdikleriyle
bana layık olan bu yalnızlık
elbet seni de yakar zaman... elbet canın yanar
ne romanlar dert yandı bana
ne şiirlerden dost umuduna düştüm
ne masallar büyüttü küçük kızı
ne de düşmelerinden kanamalar peyda oldu
kalbi yandı sandı küçük kız
ya da kanıyor diye korktu
aşka tutundu,inandı inanmayı diledi
kalp yanamazdı, kanayamazdı aşka tutunmaktı onu yakacak, kanatacak olan
bilemedi
ağladı
ağladı
ağladı....
aşkı kim sokmuştu beynine
kim dağlamıştı ağlarken açılan yaralarını
çocukluktan yetişkinliğe kim atmıştı
kim böylesine hoyratça ezmişti küçüklüğünü
bilemedi
ağladı ağladı ağladı
küçük kız hep ağladı
hep yandı
hep yanıldı
dağlara haykırdı bir gün
sonra büyük bir göl gördü deniz sandı
denizine döktü derdini
yetmedi
kuşlara bi-sır tuttu
başka başka diyarlara yayılsın unutulsun diye
geçmedi
bulutlar, gökyüzü, yıldızlar, güneş....
sürdü gitti herkes nasiplendi küçük kızın pervasız derdinden
garip dendi küçük kız sana
"garip"
ne manaydı, ilk kim dedi bunu sana?
garip nasıl da çaresiz oradan oraya sevgi dilencisi....
garip yaradılışta biri... neyin peşinde o....
sen de bilemedin küçük kız kim dost kim düşman
sen neydin aslında
sen gariptin
nasıl olduğunu bile bilemedin
ağlama gene küçük kız
kim kaldı ki senden
senin eserlerinden
ne bir dost
ne bir sevgili
ne yar
ne yaren
ağlama ne olur?
gözyaşını bile silenin yok işte şu saatlerde
zaman geçmişti küçük kız
elveda demeyi öğretmişti seni önceden aşka iten zaman
el veda...
anlamını anlamıştı küçük kız
el'e dillenen vedalardan o da nasiplenmişti
ya el olurdun ilişkide ya da el'e veda ederdin
ama muhakkak bir "el" olurdu...
el olmanın ağırlığını taşıyamadı.....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder